Gerçeği ya da hayatın ta kendisini bulmak için Avrupa'dan Hindistan'a yürüyerek giden, yolda karşılaştığı şeylerden çok etkilenip aradığı gerçeği bulan bir adamın hikayesi bu.
Hikayenin bir bölümünde batılı bir anne ve müslüman bir babadan doğma kahramanın İstanbul'a geldiği zaman yaşadığı ikilemi sizlerle paylaşmak istiyorum.
...Edirne’den Türkiye’ye girişimizi
hatırlıyorum. Selimiye’yi. Biricik kubbesinin çevresinde dikilen dört
minaresiyle bize sanki durun diyordu, başka bir diyara geldiniz, durun ve beni
seyredin. Öyle yaptık. Durduk ve belki de saatlerce seyrettik onu. İstanbul’a
doğru yürürken uzunca bir süre düşündüm Selimiye’yi. Belki de beni en çok
etkileyen yerlerden biri olan İstanbul’un hazırlayıcısıydı o. Yanılmadığımı
İstanbul’da dizili onca büyük camiyi görünce anladım. Fakat Sultan Ahmet ve
Ayasofya daha önce hiç görmediğim duyguları anlattı bana. Asırlardır birbirini
imtihan eden bu iki yapıt beni de sorguya çekmiş gibiydi. Hangisine aittim?
Asya’ya mı yoksa bu kentte son bulan Avrupa’ya mı aitim yoksa Boğaz’ın ikisini
ayırdığı sulara mı? Bana babamın verdiği isim olan Ömer miyim, yoksa annemin
verdiği ad olan Oswald mıyım? İşte bütün bunların cevabı için yürüyorum ben
Korkut Dede. Ömer Oswald’ı yürüten şey bir arayış aslında.
...
0 yorum:
Yorum Gönder